Ana içeriğe atla

Beyinde Aşk Başkadır

Sevgili, bir başka güzelsin bugün;               “ Büyük sevgide, küçük kuşkular

Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün.                       korkuya döner. Küçük korkular

Güzeller bayram günleri süslenir;              büyüdükçe artar büyük sevgiler.”

Seninse bayramları süsler yüzün.                     William Shakespeare, Hamlet

       Ömer Hayyam, Rubailer

                   
                              Eğer kral olsaydım.! Çiğneyerek tahtımı 

                           Memleketin halkını dizlerine sererdim.

                           O kuvvetli hükmümle bütün tacı tahtımı

                           Bir tek bakışın için sana feda ederdim.

                                   Victor Hugo, Kadına şiirinden                                                                                                             


       İnsanlık tarihi boyunca adına şarkılar, şiirler, destanlar, mitler yazılmış bir konudur aşk. Aşk birçoğumuza göre kadın ile erkek arasındaki etkileşimden doğan, ilk görüşte gerçekleşen ve adeta aklı aşkın bir duygudur. Anlatılamaz, tanımlanamaz sadece hissedilir ve kalp de insanı sevgiliye doğru yönlendirir. Acaba bu gerçekten böyle midir? Aşk aklı aşar mı? Aşkın biyolojik bir yanından söz etmek imkansız mıdır? Eğer söz etmek mümkünse aşık bir kişinin beyninde neler olmaktadır? Aşık bir kişinin normalden farklı bazı davranışlarının sebebi nedir? Bu yazımda bu ve bunun gibi sorulara cevap vermeye çalışacağım.

  Öncelikle şunu belirtmeliyim ki aşk her zaman için aklı aşkın bir töz barındıracaktır fakat bu aşkı daha bilimsel bir bakış açısıyla değerlendirmemize de engel değildir. Bu yazımda aşkın ne olduğuna, aşık olan kişinin beynindeki sinirsel ve hormonal değişimlere ve bu değişimlerin aşığın davranışlarını nasıl etkilediğine bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşacağım.

                       

                                                            Eros (Cupid) ve Psykhe (Psyche)


      1-) Nedir bu aşk?

        1845 yılında arkeolog Austen Henry Layard, Nimrud civarlarında yaptığı kazı çalışmaları sonucunda Ninova şehrini buldu. Layard yaptığı kazılar sonucunda Asur Kralı Ashurbanipal’ın kütüphanesini şehrin yıkıntıları arasından çıkardı. Yapılan kazılarda bulunan pek çok şey arasından en dikkat çekeni ise tarihte yazılmış en eski aşk şiiri olarak kabul edilen “Shu-Sin için Aşk Şarkısı” isimli şiiri içeren bir tabletti. Şiir, bir Sümer şehir devleti olan Ur’un kralı Shu-Sin’in Sümerlilerin tapındığı bir tanrıça olan İnanna ile olan kutsal evliliğini anlatıyordu.[1]

        Sümerliler ile başlayan yazının icadından bu yana aşk üzerine çok daha fazla şiir yazıldı, roman, hikaye anlatıldı, tiyatro gösterileri sergilendi ve dünya üzerinde ne kadar kültür varsa hemen hepsinde aşk temalı hikayeler, şiirler üretildi.[2] Günümüzde teknolojinin de gelişmesi ile aşk temalı filmler, diziler çekilmeye başlandı. Aşkın anlatılış şekli zaman içinde değişse de anlatmak istediği şey hiç değişmedi. Sevgi, aşk dediğimiz duygu bir annenin yavrusuna, bir insanın vatanına, inançlı bir insanın yaratıcıya, bir insanın yaptığı mesleğe duyduğu sevgiyi de kapsayabilir fakat ben burada aşktan kasıt olarak romantik aşkı kastediyorum. Romantik aşk dediğimde ise cinsel arzu ile birlikte duyulan kadın ve erkek arasındaki tutkulu bağlılığı kastediyorum.[3]


  2-) Aşık bir insanın beyinde gerçekleşen olaylar nelerdir?

          Bir kişi romantik aşkın etkisi altında iken ona sevdiği kişinin fotoğrafları gösterildiğinde beyninde daha aktif hale gelen bölgeleri fMRI(fonksiyonel MRI) cihazı ile tespit etmeye kalktığımızda karşımıza şu bölgeler çıkıyor:

  1. Medial İnsula
  2. Ön Cingulate cortex
  3. Hippokampus
  4.  Basal ganglionlara ait striatum bölgesinin bazı bölümler
  5. Nucleus Accumbens[4]


          İlk üç yazdığımız bölge beynimizin cortex dediğimiz uç kısmında bulunur ve aşık olunan kişiden başkasını düşünememe, her şeyi aşık olunan kişi ile ilişkilendirme, sürekli olarak aşık olunulan kişiyi arzulama gibi davranışlar bu bölgelerin aşırı aktiviteleri sonucu oluşur.[5] Diğer iki bölge ise korteks altı kısımda bulunur ve bilinçdışı sistemlere aittir. Bu bölgeler aktif olduğunda kişide bir “ödüllendirilmişlik” hissi oluşur ve böylece birey o ödüllendirilmişlik hissini almak için kendisinde bu hissin oluşmasına sebep olan aktiviteyi daha çok ve sıklıkla yapar.[6] Ayrıca Nucleus Accumbens diye belirttiğimiz beyin bölgesinin aktivitesi ilgimizi çeken biri bizimle göz teması kurduğunda, bir bağımlı kokain kullandığında da artmaktadır. Hatta acayip bir şekilde, yapılan araştırmalarda erkeklere kırmızı spor bir araba resmi gösterildiğinde ve güzel bir kadının kendisine doğru baktığı bir fotoğraf gösterildiğinde Nucleus Accumbens aktivitesinin iki durumda da arttığı gösterilmiştir. Eğer kadın kırmızı bir elbise giymişse Nucleus Accumbens aktivitesi daha da fazla artmaktadır.[7]Yani aşık bir birey aşık olduğu kişiyi düşündüğünde, gördüğünde derin bir haz duymaktadır. Hatta bu haz kokain gibi uyuşturucu madde alan bireyin yaşadığı deneyimde etkili olan Nucleus Accumbens üzerinde artırıcı etki göstermektedir. Aşık beyin üzerine yaptığı çalışmalar ile bilinen Helen Fisher’ın kelimeleri ile ifade edecek olursak: ”Romantik aşk bir saplantıdır. Sizi ele geçirir. Kişilik bilincinizi kaybedersiniz. Başka bir insanı düşünmeden duramazsınız. Birisi kafanıza yerleşmiştir.”[8] Aşık bir bireyin beyninde aktivitesi artan bölgeleri gördük şimdi de birisi aşık olunca beyninde aktivitesi azalan bölgelere bakalım.

 

          Bu bölgelerin en başında ön beyin dediğimiz frontal kortex gelmektedir. Beynimizin bu kısmı düşünme, mantıklı karar verme, karşılaştığımız sorunları çözme, geleceğe yönelik plan yapma, felsefe yapma gibi  karmaşık davranışlardan sorumlu olan bölgedir. Yapılan araştırmalar aşık bir bireyin özellikle aşık olduğu kişiye yönelik olarak beynindeki akıl yürütme, planlama, beğenmeme ve tiksinmeden sorumlu olan bölgelerin baskılandığı gösterilmiştir. Bizim gündelik hayatta “aşığın aklı bir karış havada olur” veya “aşkın gözü kördür” gibi ifadelerle anlattığımız bu durumu beyin görüntüleme çalışmaları sayesinde artık daha iyi anlayabiliyoruz. Öyle ki aşık kişi aşık olduğu kişiyi adeta bir melek gibi görmeye, onun yaptığı her işte bir hikmet aramaya, onun hemen her yaptığını çekici bulmaya meyillidir. Tabi bu durum neden “onu tanıyamamışım”, “ona olan aşkım gerçekleri görmeme engel olmuş” gibi gündelik hayatta rastladığımız ifadelerin söylendiğini anlamamıza da yardımcı oluyor.[9] Aşık beyinde baskılanan bir diğer bölge olarak da karşımıza amigdala çıkıyor. Amigdala normalde korku, öfke gibi şiddetli duygularımızın hafızalarını depolayan ve bu duygularla ilişkin davranış kalıplarını yöneten bir bölgedir. Aşık olan kişide buranın baskılanması ile birlikte aşık olan kişi daha az korkmaya ve normalde yapmayacağı riskli davranışları yapmaya başlıyor. “Aşığın gözü pektir” ifadesi de bunu anlatıyor olsa gerek.[10]

             


                                            Titanik (Titanic) filminden meşhur bir sahne


    3-) Aşık olan kişinin beyninde ne gibi hormonal değişimler olmaktadır?

              Aşık bir bireyin zihninde gerçekleşen bir takım hormonal değişimler olduğu yapılan çalışmalar ile gösterilmiştir. Seviyesi değişen ve aşık kişinin davranış desenini etkileyen bu hormonlara şunları örnek olarak verebiliriz: Dopamin, serotonin, NGF, oksitosin, Vazopressin(ADH). Şimdi bu hormonların değişimlerinin aşık bireyde yaptığı değişiklikleri inceleyelim.

    Dopamin: Bizi mutlu eden bir şeyi yaptığımızda salgılanan bir hormondur dopamin. Beynimizin “ödüllendirilme” merkezlerini uyararak tatmin olma ve mutluluk hissi uyandırır. Aşık olduğumuz kişinin yanında iken veya onu düşünüyorken gerçekleşen o hissin sebebi işte bu hormondur.[11]

    Serotonin: İki erkek ıstakoz güç ve dişi elde etmek için savaştıklarında savaşı kazanan erkek ıstakozda seviyesi yükselen kaybedende de seviyesi düşen bir hormondur serotonin. Bunun sonucu olarak yenilen erkek ıstakoz ise saklanma, kendini olduğundan küçük gösterme, posturünü dik tutamama gibi davranışlar göstermeye başlar. Yapılan bu araştırmalar  serotonin seviyesi ile dominantlık, özgüven arasında bir ilişki olduğunu göstermiştir. [12] Bu etkileri olan serotonin hormonunun aşkın tutkulu ilk fazlarında azaldığı gösterilmiştir. Bunun bir sonucu olarak ise aşık bireyde aşık olduğunun yanında olmadığı her an mutsuz olma, yemeden içmeden kesilme, hafif depresif ruh halinde olma gibi durumlar gösterilmiştir. Bu duruma depresyon hastalarında da rastlandığı ve bu hastalarda dışarıdan ilaç yoluyla serotonin seviyesinin yükseltilmeye çalışıldığını da belirtelim.[13]

    NGF: Taze aşık bir bireyin beyninde salgısı artan bir diğer hormon da NGF’tir. Bu hormon biyolojik olarak sinir sistemindeki arızaların giderilmesin sağlıyorken insanda romantik duyguların oluşmasında da etkili olduğu tahmin ediliyor.

    Oksitosin: Sevgi, aşk ve bağlılık hormonu olarak bilinen oksitosinin asıl işlevi doğum sırasında annenin rahim kaslarının kasılmasını artırarak bebeğin doğumunu kolaylaştırmak ve doğum sonrasında ise annenin süt salgılamasını ve bebeğini emzirmesini sağlamak olsa da bu hormonun biriyle tokalaştığımızda, birine sarıldığımızda da arttığı gösterilmiştir. Bu hormon işlev olarak bireyler arasındaki bağlılığı artırır. Anne ile bebeği arasında o muazzam bağlılığın sebeplerinden birisi bu oksitosin salınımıdır. [14] Anne ile bebeğin birbirine bağlanmasını sağladığı gibi birbirine aşık bir kadın ile erkeğin de birbirine bağlanmasını sağlar oksitosin. Çiftin birbirine güven duyması, birbirleri ile samimi ilişki içine girmesini sağlar özünde bu hormon. Bu hormonun salgısının sadece temasla değil koro halinde şarkı söylenmesi, birlikte takım sporlarının yapılması gibi durumlarda da arttığı gösterilmiştir.[15]

    Vazopressin: Yaygın bilinen görevi vücuttan idrarla atılacak su miktarını azaltarak su dengesini sağlamak olsa da aşık beyinde de salgısı artan bir hormondur vazopressin. Özellikle erkeklerde saldırganlık davranışı ile doğrudan bir ilişkisi var. Bu hormonun salgısının aşık bireyde artıyor oluşu onun “aşkı için her şeyi yapmayı göze alan” halini açıklamaktadır.[16]

                          




           Bu yazımda aşık bir bireyin beyninde gerçekleşen olayları ve bu olayların aşık kişide ne gibi davranış değişikliklerine sebep olduğunu göstermeye çalıştım. Tüm bu çalışmalar gösteriyor ki romantik aşk gerçekten de biyolojik bir öz taşımakta ve türümüzün devamı için elzem olan kadın ile erkeğin birlikteliğini sağlamak adına bu ikisi arasında güçlü bir tutku var etmektedir. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki insan güdülerinin üstünde bir canlıdır, en tutkulu aşkların bile kontrolünü eline alabilir ve sahip olduğu akıl, mantık ve değerler ile aşkına nasıl yön vermesi gerektiğini belirleyebilir.

       

                
        Ben hiç böylesini görmemiştim
                Vurdun kanıma girdin itirazım var 
                Sımsıcak bir merhaba diyecektim                 
                Başımı usulca dizine koyacaktım
                Dört gün dört gece susacaktım
                Yağmur sönecekti yanacaktı
       Duvardaki saat duracaktı
                Sameland seferden dönecekti                        
                Kalbim kendiliğinden duracaktı
                Ben hiç böylesini görmemiştim
                Vurdun kanıma girdin itirazım var

                    Attila İlhan, Emperyal Oteli’nden


        Yararlanılan Kaynaklar:

1-) https://www.worldhistory.org/article/750/the-worlds-oldest-love-poem/

2-) Arthur Aron, Helen E. Fisher, Greg Strong, Romantic Love, Cambridge University Press, 2006

3-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.67

4-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.68

5-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.69

6-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.69

7-) https://www.youtube.com/watch?v=PsFb0CYnnWM

8-) https://www.youtube.com/watch?v=OYfoGTIG7pY

 9-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.73-74

10-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.75

11-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.71

12-) Jordan B. Peterson, 12 Rules for Life, Penguin Yayınları, s.44-45

13-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.71

14-) https://www.youtube.com/watch?v=tEHDLL4DiZw

15-) Sinan Canan, Unutulacak Şeyler, tutikitap Yayınları, 2016, İstanbul, s.118-119

16-) Sinan Canan, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, tutikitap Yayınları, 2019(13.baskı), İstanbul, s.72

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜZELLİĞİN BİYOLOJİSİ

                                                                       Monica Bellucci                     Bir grup insanın kendi aralarında bir kişiyi güzel bulup bulmadığı hususunda konuşmasını eminim hepiniz duymuşsunuzdur. Kimileri konusu edilen kişiyi güzel bulurken kimisi onu o kadar da etkileyici bulmadığını ifade etmektedir. Yine hayatta birtakım insanların nedenini bilemediğiniz sebeplerden aynı suçlar için daha az ceza aldığını, onlara daha az kızıldığını veya diğer insanların onlara daha kibar ve sevecen davrandığını da fark etmişsinizdir. Tüm bunları size aklınızda şu soruyu oluşturmak için anlatıyorum. Gerçekten objektif ve evrensel bir güzellik algısı var mıdır yoksa güzellik tamamıyla bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye hatta kişiden kişiy...

VOLTAİRE'İN MEKTUPLARINDA ÇİÇEK AŞILAMASI

               François-Marie Arouet ya da bilinen adıyla Voltaire, Fransız Aydınlanmasının öncü isimlerinden olan bir yazar, şair, tarihçi ve filozoftur. Voltaire, İngiliz Aydınlanması'nın temel kavramlarından olan din hürriyeti, düşünce ve bunu özgürce ifade etme hakkı, din ve devlet işlerinin ayrılması gibi konuları Fransa'da ve Avrupa'nın kalanında popüler etmesiyle bilinir. Kendisi çok çeşitli alanlarda toplamı binlerle ifade edilecek kadar eser meydana getirmiştir. Yazdıkları arasında felsefi metinler, tiyatro, şiir, deneme, mektup, makale, kısa öykü, roman, eleştiri, tarihi metinler bulunmaktadır. Kendisinden sonra gelen yüzlerce bilim insanı, yazar, şair, filozof, siyasetçiyi etkilemiştir ki bunların arasında ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de bulunmaktadır.                                                 ...

ATEŞİN RUHU

  “Küçük insanlar kişileri, normal insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışırlar.” İnsanlık kafasını kaldırıp yıldızlara bakmaya ve Güneş& Ay'ın döngüleri, doğanın gizemleri, geçmişin acıları, hayvanların davranışları, hayatın anlamı vs. üzerine düşünmeye, sorular sormaya başladığı günden beri hep bir avuç adam çıkmış ve hayatlarını bitmek tükenmek bilmeyen bir hırsla, evrene ve doğaya karşı sonsuz bir merakla bu sorulara yanıt aramışlardır. Herkesin sustuğu veya incir çekirdeğini doldurmayacak mevzular üzerine konuştuğu dünya tarihinde inci gibi parlayan bu insanlar, insan doğasının gizemlerine kafa yormuşlardır. Tarih boyunca filozoflar, ressamlar, din alimleri, bestekarlar, siyasi ve askeri dehalar, bilim insanları; adına hayat dediğimiz bütünün çeşitli parçalarını bize sunmaya ve kendi bilgilerini bizlerle paylaşmaya çalışmışlardır. Tabi ki birçok fikirleri aykırı bulunmuş, icat çıkarma olarak görülmüş ve bu insanlar kafirlik, ahlaksızlık, yobazlık gibi ithamlar...