Ana içeriğe atla

1.HAÇLI SEFERİ VE BİZANS OYUNLARI

        

    1071 yılında kapıları bize sonuna kadar açılan Anadolu’nun fetih çalışmalarını hızlandırmak amacıyla Sultan Alparslan beylerini Anadolu’ya gönderdi. Böylece Anadolu’da Anadolu Selçukluları, Saltuklu, Mengücüklü, Danişmendli, Dilmaçoğulları, Ahlatşahlar, Yinaloğulları. Çubukoğulları ve Artuklu gibi beylikler kurularak Anadolu’nun Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması sağlandı. Tabii ki bu durum Malazgirt’te Selçuklulara yenilmiş ve Anadolu’daki topraklarının da bir kısmını kaybetmiş ve kaybetmeye de devam eden Bizans’ın hoşuna gitmiyordu. Bu duruma bir dur denilmeliydi ve Türklerin ilerleyişi durdurulmalıydı fakat bunu başaracak güç tek başına Bizans’ta yoktu.

            

                                   Malazgirt Savaşı, Alparslan beyaz kefeni ile

     Bizans’ın Malazgirt’te aldığı ağır yenilginin üzerine Türkmen beyleri Karadeniz ile Çanakkale Boğazı, Suriye ve Ege kıyılarına kadar hemen her yönde kontrol sağladılar. Süleyman Şah, İznik başkent olacak şekilde Anadolu’nun önemli bir kısmını kontrol altında tutuyordu ancak Bizans İmparatoru’nun gözünü en çok Çaka Bey korkutuyordu. Çaka Bey’in aslında Danişmend Bey’in maiyeti beylerinden Çavuldar Çaka olduğu tespit edilmiştir.  Çaka Bey, Bizans İmparatoru Alexios  Komnenos’un Peçeneklerle mücadelesinden istifade ederek İzmir’i ele geçirdi. Buradaki Rum ustalarını kullanarak 40 parçalık bir donanma yaptırdı. Bu donanmayı Ege adalarını almak için kullanacaktır. Çaka Bey Ege adalarını alıp Çanakkale’ye kadar ülkesini genişletip Trakya’ya geçmeyi buradaki Peçeneklerle işbirliği yapıp Konstantinopolis’i (İstanbul) kuşatmayı ve Bizans tahtına oturmayı düşünüyordu. ”İmparatora karşı meydan okuyor, kendisini imparator ilan ediyor, imparatorluğun elbise ve nişanlarını taşıyordu.”  

     



        Çevresi büyük tehditlerle kuşatılmış olan Bizans bu durumu isminin hakkını veren bir “Bizans Oyunu” ile aşacaktır. Bizans İmparatoru Alexios, İznik’te Süleyman Şah’ın halefi olarak Anadolu Selçuklu tahtında oturan 1.Kılıçarslan’ın Anadolu uç beylerini kontrolü altına almak istediğini biliyordu. Bizans İmparatoru,  Çaka Bey’in ilerleyişini durdurmak için 1.Kılıçarslan ile diplomatik ilişkiler kurdu. 1.Kılıçarslan ile anlaşan Bizans İmparatoru bu iki Türk beyini birbirine düşürerek Anadolu’daki Türk ilerleyişine engel olmak istiyordu. Bizans ile Anadolu Selçukluları arasındaki bu etkileşimden habersiz olan Çaka Bey o sıralarda Konstantinopolis için stratejik bir öneme sahip olan Abidos (Çanakkale)Kalesi’ni kuşatmıştı. Bunun üzerine Bizans ordusu ile birlikte Sultan 1.Kılıçarslan’ın ordusu da harekete geçti. Durumu haber alan Çaka Bey Sultan 1.Kılıçarslan ile görüşme talep etti. 1.Kılıçarslan, Çaka Bey’i törenlerle karşıladı ve ziyafet verdirtti. Ziyafet sırasında bizzat kendi kılıcı ile Çaka Bey’i şehit etti. Bundan sonra Bizans ile iyi ilişkiler kurmak için barış yapmak istedi fakat Bizans İmparatoru bu teklife sıcak bakmadı çünkü bir tehditten kurtulmuşken diğerinden de kurtulmak istemekteydi.

     1.Alexios Komnenos’un resmi 

    Bu hedefine ulaşmak için de 1.Haçlı Seferlerine önayak oldu. İmparator Alexios 1091 yılında Çaka Bey ve Peçeneklerin oluşturduğu tehdide karşı Papa’dan yardım istedi. Papa 2.Urban 25 Kasım 1095 günü Clermont Konsili’nde “Kutsal toprakları Müslümanlardan kurtarma” çağrısı yaptı ve böylece ilk Haçlı Seferi başlamış oldu.1.Haçlı Seferi’nin çıkış sebeplerinden belki de en önemlisi  Kudüs’ün Müslümanlardan geri alınması isteğidir. Selçuklular,1077 yılında Kudüs’ü bir başka Müslüman devlet olan Fatimiler’den almışlardı.1095 yılında ise Hristiyan ve Yahudi hacıların Kudüs’e girişini yasakladılar. Bu durumun da Haçlı Seferine sebep olduğunu söyleyebiliriz. 1.Haçlı Seferleri sonucunda Anadolu Selçukluları çeşitli yenilgiler aldı ve başkent İznik de dahil olmak üzere Marmara, Ege, Akdeniz sahillerinde ve Batı Anadolu’daki şehirler Haçlılar tarafından ele geçirildi ve Bizans’a teslim edildi. Bu ele geçirmeler sırasında Haçlıların çok büyük katliamlar yaptığı da kaynaklara geçmiştir. Bu katliamlara örnek olarak İzmir’in ele geçirilmesi örnek verilebilir. Haçlılar, İzmir’i karadan ve denizden kuşatma altına alınca Türk kumandan şehri teslim etmek zorunda kaldı fakat teslim koşullarına uymayan Haçlılar on bin Türk’ü kılıçtan geçirdi.

                                                                                                    Papa II. Urbanus’un, Clermont Konsili’nde (1095)I.                                                                                                                                           Haçlı Seferi için çağrı yaptığı töreni tasvir eden bir                                                                                                                                             minyatür (Bradford,s.17)


     Şimdi biraz da olaya Papalık tarafından bakalım. Bir önceki yüzyılda Papalığı İtalya’dan sürmek isteyecek kadar aralarının açık olduğu Bizans’ın 11.yüzyılın üçüncü çeyreğinde Papalıktan yardım isteyecek duruma gelmesi şüphesiz Vatikan’ın işine gelmişti. Bizans’ın Vatikan’a yaptığı ilk yardım çağrısı 7.Mikhael zamanında 1074 yılında olmuştur. O dönem hızla yayılan Türkleri durduramayan Bizans İmparatoru Papa Gregoire’a başvurarak Türkleri Anadolu’dan atabilmek için Batı dünyasından yardımcı kuvvet olarak askeri birlikler gönderilmesini istedi. Buna karşılık Papa’ya mensup olduğu Ortodoks Kilisesi’ni Katolik Kilisesi’yle birleştirme vaadinde bulundu. Papa bunun üzerine bir Haçlı seferi talebinde bulunsa da buradan bir sonuç çıkmadı fakat dikkatler İslam dünyasına çekilmişti. Bizans ikinci çağrıyı da 1091 yılında İmparator Alexios zamanında yapmış ve bu çağrıya olumlu yanıt alabilmiştir. Papanın yaptığı çağrı sonucu Bizans’ın başkenti olan Konstantinopolis’e ilk varanlar gönüllü askerlerden oluşan bir gruptu. Bu ilk gelen grup İmparator’un tavsiyesine uymadan Kudüs’ün geri alınması için yola çıktıysa da 1.Kılıçarslan’ın zekice taktikleri ile baskına uğrayıp yenilgiye uğratıldı.                


      Bu savaş 1096’nın yaz mevsiminde yaşandı.1096’nın kışında ise ikinci grup Haçlılar, Konstantinopolis’e vardılar. Bu grupta diğer gruba kıyasla çok daha fazla şövalye, kont ve eğitimli asker vardı. İmparator bu ikinci birliğin başına Bizanslı generali Tatikios’u geçirdi ve Selçuklulardan İznik’i aldı. Bunun üzerine Anadolu Selçukluları da başkentlerini Konya’ya taşıdı. Ordusunu taktiksel bir hamle gereği geri çeken Kılıçarslan 1097 yılının Eylül ayında Haçlı birliklerini yenilgiye uğratmayı başardı. Bu yenilginin ardından ikiye bölünen Haçlı ordusu iki kola ayrıldı. Bir kol Kilikya’ya doğru yöneldi. Diğer kol ise yüzünü Antakya’ya çevirdi. 1098’de Antakya’ya vardılar ve 8 aylık kuşatma sonucunda Antakya’yı ele geçirdiler.

     



    Yola devam edip Kudüs’e varana değin ilerlediler. 1099 yılının 15 Temmuz’unda Kudüs’e girdiler. Kudüs normal şartlar altında Haçlılara karşı iyi direnmişti fakat Cenevizlilerin beklenmeyen yardımı işleri tersine çevirdi. Haçlılar Kudüs’ü ele geçirince en iyi verilere göre bile otuz bin kişinin yaşadığı şehirde üç bin kişiyi kılıçtan geçirdiler. Bazı tarihi veriler bu sayının on bin olduğunu söylemektedir. Papalığın kutsal toprakları ele geçirme ve hac yollarını kontrol edip güvene alma planı işe yaramıştı fakat Ortodoks ve Katolik dünyasını birleştirme planı başarısız olmuştu. Bu durumun oluşmasında Avrupa’dan gelen Haçlıların Konstantinopolis’te çıkardığı bazı sorunlar ile Bizans kuvvetleri ile yaşadıkları sürtüşmeler etkili olmuştur. Tek başarılı olan haçlı seferinin bu sefer olması ve diğer seferlerde buna benzer bir başarının elde edilememesinde ise Müslüman dünyanın tehlikenin farkına varıp daha ciddi önlemler alması sebep olarak gösterilebilir. Kudüs,1187 yılında Selahaddin Eyyubi önderliğindeki Müslüman orduları tarafından tekrar fethedilene kadar Hristiyanların elinde kalmıştır.

Kudüs'ün Kuşatılması

    Sonuç olarak Bizans ve Anadolu Türk beylikleri arasında süregelen savaşlar ve politik hamleler Bizans’ı ciddi derecede yıpratmış ve Bizans adının hakkını veren bir “Bizans Oyunu” hazırlayarak hem kendisine ciddi dert olan bir Türk beyini(Çaka Bey) bir başka Türk beyine öldürtmüş, sonrasında ise önayak olduğu bir Haçlı Seferi  ile Anadolu Selçuklularının  ilerleyişini durdurmuş, Ege adalarının, Karadeniz’in ve Marmara’nın kontrolünü sağlamıştır. Bu sefer diğer Haçlı Seferlerine öncülük etmiş ve  Haçlı Seferleri sonrasında başlayan Moğol İstilası ile birlikte de bilimde, felsefede, sanatta döneminin en önde gelen medeniyeti olan İslam Medeniyetini  tedavisi mümkün olmayacak şekilde yıpratmıştır.


   YARARLANILAN KAYNAKLAR
6-)Halil İnalcık, Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler, Kronik Yayınları, İstanbul, 2018(9.baskı),s.21-28
7-)Encyclopedia of Wars, Editörler Charles Philips ve Alan Axelrod , Facts On File Yayınları, 2005, New York, s.376-380
8-)Salim Koca, Haçlı Seferleri Sebep ve Sonuçları Bakımından Nasıl Değerlendirilebilir?, Akademik Bakış Dergisi, Cilt.10, Sayı.20, Yıl 2017, sayfa 15-35
         RESİMLER İÇİN YARARLANILAN KAYNAKLAR,

 


                                                                                                                    

                                                      

                                                                                                


                                                                                                  

                                                                    









                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜZELLİĞİN BİYOLOJİSİ

                                                                       Monica Bellucci                     Bir grup insanın kendi aralarında bir kişiyi güzel bulup bulmadığı hususunda konuşmasını eminim hepiniz duymuşsunuzdur. Kimileri konusu edilen kişiyi güzel bulurken kimisi onu o kadar da etkileyici bulmadığını ifade etmektedir. Yine hayatta birtakım insanların nedenini bilemediğiniz sebeplerden aynı suçlar için daha az ceza aldığını, onlara daha az kızıldığını veya diğer insanların onlara daha kibar ve sevecen davrandığını da fark etmişsinizdir. Tüm bunları size aklınızda şu soruyu oluşturmak için anlatıyorum. Gerçekten objektif ve evrensel bir güzellik algısı var mıdır yoksa güzellik tamamıyla bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye hatta kişiden kişiy...

VOLTAİRE'İN MEKTUPLARINDA ÇİÇEK AŞILAMASI

               François-Marie Arouet ya da bilinen adıyla Voltaire, Fransız Aydınlanmasının öncü isimlerinden olan bir yazar, şair, tarihçi ve filozoftur. Voltaire, İngiliz Aydınlanması'nın temel kavramlarından olan din hürriyeti, düşünce ve bunu özgürce ifade etme hakkı, din ve devlet işlerinin ayrılması gibi konuları Fransa'da ve Avrupa'nın kalanında popüler etmesiyle bilinir. Kendisi çok çeşitli alanlarda toplamı binlerle ifade edilecek kadar eser meydana getirmiştir. Yazdıkları arasında felsefi metinler, tiyatro, şiir, deneme, mektup, makale, kısa öykü, roman, eleştiri, tarihi metinler bulunmaktadır. Kendisinden sonra gelen yüzlerce bilim insanı, yazar, şair, filozof, siyasetçiyi etkilemiştir ki bunların arasında ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de bulunmaktadır.                                                 ...

ATEŞİN RUHU

  “Küçük insanlar kişileri, normal insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışırlar.” İnsanlık kafasını kaldırıp yıldızlara bakmaya ve Güneş& Ay'ın döngüleri, doğanın gizemleri, geçmişin acıları, hayvanların davranışları, hayatın anlamı vs. üzerine düşünmeye, sorular sormaya başladığı günden beri hep bir avuç adam çıkmış ve hayatlarını bitmek tükenmek bilmeyen bir hırsla, evrene ve doğaya karşı sonsuz bir merakla bu sorulara yanıt aramışlardır. Herkesin sustuğu veya incir çekirdeğini doldurmayacak mevzular üzerine konuştuğu dünya tarihinde inci gibi parlayan bu insanlar, insan doğasının gizemlerine kafa yormuşlardır. Tarih boyunca filozoflar, ressamlar, din alimleri, bestekarlar, siyasi ve askeri dehalar, bilim insanları; adına hayat dediğimiz bütünün çeşitli parçalarını bize sunmaya ve kendi bilgilerini bizlerle paylaşmaya çalışmışlardır. Tabi ki birçok fikirleri aykırı bulunmuş, icat çıkarma olarak görülmüş ve bu insanlar kafirlik, ahlaksızlık, yobazlık gibi ithamlar...